Grace, erkek kardeşi Daniel’in ani ve şüpheli ölümünü duyduğunda, dünyası altüst olmuştu. Daniel, çok sevdiği rahiplik görevini yerine getirirken, bir sabah manastırın odasında ölü bulunmuştu. İlk bakışta, ölümün doğal bir sebebi olduğu düşünülmüş, fakat Grace, kardeşinin ölümünün ardında başka bir şeyler olduğunu hissediyordu. Daniel’in yaşamı boyunca dürüst, sadık ve inançlı bir rahip olduğunu bilen Grace, onun ölümünü bir cinayet olarak görüyordu.
Grace, bir yandan kaybolan kardeşinin ardından duyduğu acıyla mücadele ederken, bir yandan da onun ölümündeki gizemi çözmeye kararlıydı. Kardeşinin öldüğü yer, İskoçya’nın uzak köylerinden birinde yer alan Mount Savior Manastırıydı. Daniel, manastırda on yılını geçirmişti ve orası onun için sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda eviydi. Grace, tüm yaşadığı acıyı ve soruları geride bırakarak, manastıra gitmeye karar verdi.
Manastıra vardığında, karanlık taş duvarların arasında, soğuk bir sessizlik hakimdi. Gökyüzü bulutlarla kaplanmış, kasvetli bir hava her yeri sarhoş etmişti. Grace, manastırın kapılarından içeri girdiğinde, bir rahip tarafından karşılandı. Onun adını söylemeden, Grace’e abuk sabuk bir şekilde, “Kardeşinizi burada kaybettik, ancak huzur içinde yatıyor,” dedi. Ama Grace, bunun bir rahatlama olmadığını fark etti. Bir şeyler gizleniyordu.
Manastırda geçirdiği ilk gece, Grace’in uyuyamadan geçmesine sebep oldu. Gecenin ilerleyen saatlerinde, yan odadan gelen garip sesler dikkatini çekti. Bir şeyler fısıldanıyor gibiydi, ama ne olduğunu anlayamıyordu. İçinde bulunduğu sessiz ortamda, bir yandan kendi geçmişine, Daniel ile birlikte çocukluk yıllarına ve aralarındaki o özel bağa dair kaybolan anıları hatırlamaya çalışıyordu. Ama bir başka şey de vardı. Bu manastır, Grace’in bilmediği bir geçmişi, karanlık bir sırrı barındırıyordu.
İlk sabah, Grace, manastırın başrahibiyle görüştü. Başrahip, ona çok geçmeden, Daniel’in ölümünü tam olarak açıklayamamıştı. Daniel, son zamanlarda garip bir şekilde içsel bir çatışma yaşamış, bazı ruhani sırlarla ilgili şüpheli sorular sormaya başlamıştı. Başrahip, Daniel’in son zamanlarda 'kutsal metinlere' takıntılı hale geldiğini ve bir takım eski yazmalara göz attığını söyledi. Ancak, Grace, rahibin söylediklerinden huzursuz olmuştu. Her şeyin gizli tutulduğunu hissediyordu. Ve bir şeyler, gerçekten doğruyu söylemiyordu.
Manastırda daha fazla araştırma yapmaya başladıkça, Grace, cinayetle ilgili bir dizi ipucu keşfetti. Daniel’in son günlerinde, manastırda garip olaylar olmuştu. Bazı rahipler, bir takım yasaklanmış ritüeller yapmaya başlamış ve eski, unutulmuş inançlara dönme eğilimindeydiler. Grace, her şeyi daha derinlemesine inceledikçe, manastırın, aslında çok daha eski ve tehlikeli bir tarihe sahip olduğunu fark etti. Burada, bazı eski dinî sırlar, bir zamanlar karanlık güçlerle yapılmış bir anlaşma vardı. Daniel, işte tam da bu sırrı öğrenmek üzereydi ve bu yüzden hedef haline gelmişti.
Gizli bir oda keşfettiğinde, buradaki eski metinler ve semboller, Grace’i bir kadim ritüelin derinliklerine götürdü. Daniel’in ölümünün ardında, manastırın sırlarını ifşa etmek isteyen bir grup rahibin olduğu ortaya çıktı. Onlar, geçmişte yapılan bir anlaşmayı ihlal etmiş ve karanlık bir gücü serbest bırakmışlardı. Daniel’in rahatsız edici soruları, bu karanlık gücü yeniden uyandırma tehlikesi oluşturmuştu. Grace’in öğrenmesi gereken şey, kardeşinin öldürülmesinin, aslında bir kurban ritüelinin parçası olduğuydu.
Grace, bir yandan Daniel’in ölümünü anlamaya çalışırken, bir yandan da kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Manastırdaki sırrın çözülmesi, aslında Grace’in ailesine dair karanlık bir gerçeği de ortaya çıkardı. Annesi, yıllar önce aynı manastırda rahibe olarak görev yaparken, bu kadim ritüel ile ilgili bir şeyler öğrenmiş ve kaybolmuştu. Daniel, o sırrı çözmeye başlamadan önce, ona bir not bırakmıştı. O not, Grace’in geçmişiyle bağlantılıydı.
Sonunda Grace, Daniel’in öldüğü odada bir araya geldiği zaman, manastırın derinliklerinden bir şeyler yükselmeye başladı. Eski bir varlık, kadim ritüel sayesinde serbest bırakılmıştı. Kardeşi Daniel’in ölümünün yalnızca bir başlangıç olduğu, bu karanlık gücün tüm dünyayı tehdit ettiği gerçeğiyle yüzleşti. Şimdi Grace, hem kendi ailesini, hem de dünyayı bu eski gücün etkisinden kurtarmak için savaşmak zorundaydı.
Manastır, Grace için sadece bir trajedi değil, aynı zamanda geçmişin, kaybolan sırların ve karanlık bir gücün uyanışının ortasında, cesaretle yüzleşilmesi gereken bir yer olmuştu.
