Bailey, babası Bug ve küçük kardeşi Hunter ile mütevazı bir gecekondu mahallesinde yaşamaktadır. Henüz 12 yaşında olmasına rağmen, hayatın yükleri omuzlarında ağır bir sorumluluk gibi hissedilir. Babası Bug, işleriyle meşgul ve çocuklarına ayıracak pek vakti yoktur. Bu ilgisizlik, Bailey’i hayal gücünün ve keşif arzusunun peşine düşmeye iter.
Bailey’in dünyası, trajedi ile komedi arasında dengede durur. Yaşadığı çevre, ona hem bir oyun alanı hem de bir mücadele sahası sunar. Çevresindeki özgür ruhlu bireyler ve beklenmedik olaylar, onu bir yetişkinin dahi zorlanacağı bir olgunlaşma sürecine iter. Ergenliğin enerjisiyle dolup taşan bu hikâyede, kaos ve hayal gücü birbirine karışırken şiddet ve acımasızlık, çocukluk masumiyetine meydan okur.
Bailey’in macerası, sıradan bir gençlik öyküsü olmaktan çok uzaktır. Halüsinojenik kurbağalar ve sıra dışı olaylar, onun gerçeklik algısını sürekli sınar. Bu sıra dışı dünya, bazen yürek burkan bir acıyı bazen de kahkahalarla dolu anları beraberinde getirir. Ancak tüm bu zorluklar ve tuhaflıklar arasında Bailey’in hikâyesi, içten içe insanın yüreğine dokunan bir sıcaklık taşır. Onun dünyasında, en sert gerçeklik bile hayal gücünün ışığında bir anlam kazanır.