Dünya, tanıdığımızdan çok farklı bir yer haline gelmiştir. Isla Nublar’ın yok edilmesinden dört yıl sonra, dinozorlar artık yalnızca birer fosil kalıntısı değil, insanların dünyasında aktif birer varlıktır. Bu devasa yaratıklar, şehirlerin, ormanların ve okyanusların her köşesine yayılarak, insanlık ve doğa arasındaki dengede yeni bir sayfa açmıştır. Dinozorların avlanıp hayatta kaldığı bu dünya, insanlığı yeni bir gerçekle yüzleşmeye zorlar: Yeryüzünü paylaşmak artık bir zorunluluktur.
Bu yeni düzen, yalnızca ekolojik değil, aynı zamanda ahlaki ve politik sorunları da beraberinde getirir. Dinozorlar, tarih boyunca gezegenin en yırtıcı türleri olmuşlardır. İnsanlar ise uzun süre boyunca dünyanın hâkimi olmanın konforunu yaşamıştır. Ancak şimdi, avcıların avlara dönüştüğü bu tersine dönen düzen, iki türün aynı gezegeni paylaşıp paylaşamayacağını sorgulatan bir denge oyununa dönüşmüştür.
Dinozorların ekosisteme entegrasyonu, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir. Şehirlerin sokaklarında dolaşan devasa otoburlar ya da açık denizlerde serbestçe yüzen su dinozorları, yaşamın her alanında insanları değişime zorlamaktadır. Ancak bu adaptasyon kolay değildir. Bazı insanlar, bu durumu bir tehdit olarak görürken, bazıları ise dinozorları doğal düzenin bir parçası olarak kabul etmeye çalışır.
Bu yeni dünyanın şekillenmesinde, uç yırtıcıların rolü kritiktir. T-Rex ve Velociraptor gibi dinozorlar, insanlığın hayatta kalma konusundaki sınırlarını test eder. İnsanlar, bu yırtıcıların tehditlerini kontrol altına alabilecek mi, yoksa tarih boyunca olduğu gibi doğanın insafına mı kalacaklar? Bu sorular, yalnızca insanların hayatta kalma mücadelesini değil, aynı zamanda doğayla nasıl bir ilişki kuracaklarını da belirleyecektir.
Dinozorlarla paylaşılan bu yeni dünya, insanlık için bir dönüm noktasıdır. Teknolojinin, bilimin ve doğa koruma çabalarının dengesinde, insanların bu yaratıklara karşı nasıl bir duruş sergileyeceği geleceği şekillendirecektir. Dünya, yırtıcıların ve onların avlarının yeniden tanımlandığı bir oyun sahnesine dönüşmüştür. Bu yeni çağda, insanlık ve dinozorlar arasında sürdürülebilir bir barış mümkün olacak mı? Yoksa bu paylaşım mücadelesi, dünyanın gördüğü en büyük çatışmalardan birine mi dönüşecek?
Dominion’un dünyası, yalnızca dinozorların değil, aynı zamanda insanlığın doğayla olan bağlarını ve gezegene karşı sorumluluğunu yeniden tanımlıyor. Bu hikâye, hayatta kalma ve birlikte yaşama mücadelesinin epik bir anlatımıdır. İnsanlık, bu yeni dünya düzeninde kendine bir yer bulmak zorunda. Ancak bu yer, tarihin en korkutucu yaratıklarının gölgesinde şekillenecek.