Matt, sevdiği kadının ellerinden kayıp gitmesine tanık olmanın çaresizliğiyle boğuşurken, modern tıbbın yetersiz kaldığı bir noktada umutsuzca alternatif bir çözüm arar. Karşısına çıkan eski ve karanlık bir kalıntı, The Bag, ona hem bir umut ışığı hem de korkutucu bir bilinmezlik sunar. Bu kara büyü içeren nesne, sevdiği kadını kurtarma vaadiyle cazip görünse de, beraberinde getirdiği ritüeller ve kuralların bedelinin ne kadar ağır olduğunu gizler.
Matt, karısını kurtarmak için tüyler ürpertici bir ritüeli yerine getirir. Ayin sırasında çevresini saran uğursuz bir varlık hissi, onun karanlık bir yola adım attığını hissettirir. Ancak ritüelin sonuçları kısa sürede görünmeye başlar: Karısı gözle görülür şekilde iyileşir, ama bu mucizevi dönüşümün bir bedeli vardır. Matt’in zihni, gerçeklik ile kabusların iç içe geçtiği bir girdaba sürüklenir.
Evinin dört bir yanını dolduran rahatsız edici sesler, gölgelerde gizlenen varlıklar ve kontrol edemediği paranoyası, Matt’i deliliğin eşiğine taşır. Kara büyüye bağlanan yaşamlar, yalnızca kurtarılmış gibi görünse de karanlık bir gücün etkisi altına girmiştir. The Bag, yalnızca bir araç değil, aynı zamanda Matt’in ruhunu ele geçirmeye çalışan bir kapıdır.
Zaman geçtikçe Matt, hem kendisini hem de karısını kurtarmak için ne kadar ileri gidebileceğini sorgular. Ancak kara büyünün kuralları, bir kez çiğnendiğinde sonuçları ölümcül olabilir. Matt’in yaptığı fedakarlıklar, sevdiği kadını kurtarmakla kendi akıl sağlığı arasında korkunç bir seçim yapmaya zorlar. Bu hikâye, sevginin karanlık güçlerle nasıl çarpışabileceğini ve bazen umut gibi görünen şeyin çok daha derin bir karanlığı beraberinde getirdiğini gösterir.