Hazel Grace, hayatı boyunca hastalığıyla mücadele etmiş, genç bir kızdır. Tiroid kanseriyle geçen üç yılın ardından, hastalığın akciğerlerine sıçraması sonucu Hazel her yere oksijen tüpüyle gitmek zorundadır. Günleri rutin şekilde devam ederken, katıldığı kanser destek grubunda Augustus Waters ile tanışır. Augustus, beyin tümörü nedeniyle bir bacağını kaybetmiş olsa da hayata olan bağlılığı ve pozitif bakış açısıyla dikkat çeker.
Hazel ve Augustus arasında kısa sürede güçlü bir bağ oluşur. İkisi de kendi zorluklarıyla yüzleşirken birbirlerine destek olmayı öğrenir. Bu süreçte, Hazel'ın en büyük hayali ortaya çıkar: Yıllardır hayranı olduğu yazar Peter Van Houten ile tanışmak. Augustus, sevgilisinin bu dileğini gerçekleştirmek için harekete geçer ve birlikte Amsterdam’a doğru bir yolculuğa çıkmaya karar verirler.
Amsterdam, onların hem hayallerinin peşinden koştuğu hem de birbirlerini daha derinlemesine tanıdıkları bir yer haline gelir. Romantizmin ve duygusal anların yoğun yaşandığı bu yolculuk, hayatın belirsizliklerine karşı bir direniş niteliği taşır. Hazel ve Augustus, sınırlı zamanlarına rağmen sonsuz anılar biriktirir ve sevginin her şeyden üstün olduğunu kanıtlar.
Film, iki gencin kanserle mücadelesinin ötesine geçerek, yaşamın kırılganlığı ve aynı zamanda umudu üzerine bir hikâye sunar. Hazel ve Augustus’un hikâyesi izleyenleri derin bir duygusal yolculuğa çıkarırken, hayata dair önemli mesajlar verir.
Bu etkileyici filmden sonra, John Green’in aynı isimli romanından uyarlanan Paper Towns - Kağıttan Kentler filmini izleyerek yazarın başka bir unutulmaz hikâyesine adım atabilirsiniz.