Selene, uzun yıllar süren bir esaretin ardından nihayet özgürlüğüne kavuştuğunda, dünyanın çok farklı bir yer olduğunu fark eder. Vampirlerin ve Lycan’ların varlığı artık sıradan insanlar tarafından bilinir hale gelmiş, her iki ırk da yok edilmek için topyekûn bir savaşın hedefi olmuştur. Selene, tüm bu yıkımın içinde, en yakın arkadaşı ve sevgilisi Michael’ın öldüğüne dair acı bir haberle sarsılır. Ancak bu acı, beklenmedik bir müjdeyle dengelenir: Michael’dan olan kızı Eve’i doğurmuş olması, Selene’in yalnızca hayatta kalmak için değil, aynı zamanda yeni bir yaşam kurmak için de mücadele etmesine sebep olur.
Gizli bir biyoteknoloji şirketi olan Antigen’in laboratuvarlarında, vampirleri ve Lycan’ları yaratmak için kullanılan virüse karşı bir aşı geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Selene, hem kendisini hem de kızı Eve’i korumak için bu dünyaya bir şekilde sığınmaya çalışırken, bir zamanlar gururlu ve güçlü olan vampirler ve Lycan’ların neredeyse tükenmiş olduğunu, hayatta kalanların ise yeraltına çekilmek zorunda kaldıklarını öğrenir. Bu durum, hem türdeşleri hem de insanlık için bir dönüm noktasına işaret eder.
Selene, kendisinin ve Eve’in güvenliğini sağlamak için yeni bir yaşam kurmanın peşine düşerken, karşısına çıkan bu tehditlerle mücadele etmek zorunda kalır. Artık yalnızca hayatta kalmak değil, kızını korumak ve eski dünyalarının bir parçası olarak kalabilmek için de savaşmak gerekecektir. Vampirler ve Lycan’lar arasındaki eski düşmanlıklar, yeraltı dünyasının harabelerinde devam ederken, Selene, bir zamanlar sevdiklerini korumak için yaptığı savaşın çok daha büyük bir amaç için olduğunu fark eder.
Bu hikaye, sadece Selene’in içsel mücadelesini değil, aynı zamanda türlerin hayatta kalma çabasını, bir annenin fedakârlıklarını ve insanlık adına yapılması gereken seçimleri derinlemesine irdeliyor. Kızını güvence altına almak için verdiği mücadele, Selene’in kendini bulma yolculuğunda onu hem geçmişiyle, hem de geleceğiyle yüzleştirecektir.