Laura Franco, zarif ve sessiz duruşuyla tanınan bir aktördür. Uzun süredir birlikte olduğu erkek arkadaşı tarafından terk edildiğinde, hayatı kontrolsüz bir şekilde savrulur. Tüm bu kaostan uzaklaşmak ve yaralarını sarmak için çocukluk evine geri döner. Ancak, Laura'nın beklediği sakinlik ve huzurdan çok daha fazlası onu beklemektedir.
Evdeki ilk gecelerinde Laura, eski odasının dolabından gelen garip sesler duymaya başlar. Başta bu sesleri geçmişindeki travmaların yankısı ya da yalnızlığının bir ürünü olarak görmezden gelmeye çalışır. Fakat cesaretini toplayıp dolabı açtığında, karşısında daha önce hiç görmediği kadar korkutucu bir varlık bulur: Karanlık ve tehlikeli görünümlü, ancak bir şekilde hipnotize edici bir canavar. İlk başta ürkütücü bir tehditle karşı karşıya olduğunu düşünen Laura, bu tuhaf yaratığın hiç de sıradan bir canavar olmadığını kısa sürede fark eder.
Canavar, Laura'nın duygusal yaralarını ona farklı bir aynadan yansıtarak, uzun süredir bastırdığı sesi bulmasına yardımcı olmaya başlar. Laura'nın yıllardır suskun ve sakin bir şekilde yaşadığı, kendini ifade edemediği anlar bu yaratığın varlığıyla sarsılmaya başlar. Korku dolu bir başlangıç, Laura'nın kendisini ve dünyayı yeniden keşfettiği bir dönüşüm hikayesine dönüşür.
Bu sıra dışı dostluk, Laura'ya yalnızca kaybettiği cesaretini değil, aynı zamanda sahnedeki gerçek sesini ve yaşamındaki kontrolü geri kazanmasını sağlar. Ancak, dolabındaki bu varlık sadece bir metafor mu, yoksa Laura'nın karanlıklarla dolu geçmişinin bir yansıması mı? Gerçek ile hayalin iç içe geçtiği bu yolculuk, Laura'nın hem kendiyle hem de dünyanın dayattığı sınırlarla yüzleşmesini sağlayacaktır.
Laura'nın hikayesi, korkunun ve kendini keşfetmenin el ele yürüdüğü, hayata dair sıra dışı bir anlatı sunuyor. Sessizliğin içinde saklı bir çığlığın, bastırılmış duyguların ve korkunun ötesine geçmenin evrensel mesajını taşıyan bu hikaye, hem duygusal hem de hayal gücünü harekete geçiren bir deneyim sunuyor.